19 Kasım 2011 Cumartesi

Fotoğraf ve fotoğrafçılık







Fotoğrafçılık sanatını sınırlarını betimlemek oldukça zordur, her çekilen kare donan anı gösterir ki bu an ölümsüzdür. Bir anı bir olayı objektife net bir şekilde yansıtabilme becerisidir.Işık renk ritm ahenk ile kendi yetenek, bilgi ve becerileri ölçekleyebilmek değer katabilmektir.Basit gibi görünen aslında basit olmayan bu sanat dalını basite indirgememek gereklidir. Teknoloji hızına da bağlı olarak çok yön bulması ve kolaylaşması dijital ortamlarda kolayca çıktı alınmadan bilgisayarlarda görüntülenmesi bu sana olan ilgiyi her geçen gün arttırmaktadır. Fotoğraf zeka ile objektifin yalın olarak birleştirilmiş kurgusudur. Kişilerin çektiği obje ve nesnelerin fotoğraf türlerinden ve ilgili konu ile alakalı olarak görüşlerini anlatır.

Fotoğraf , yaratıcı kişilerde müthiş görsel şölene dönüşebilir, sanatçı ne istediğini çok iyi bilir ve hazırlık aşamasına geçer konuyu kafasında canlandırdıktan sonra mekan, ışık, zoom, uygunluğudur doğanın veya nesnelerin bilinmeyen farklı yönlerini o anda yakalayabilmek, yansıtmaktır.Fotoğrafta estetik ve sanat birleşerek bir bilim dalına dönüşür Astronomi gibi Matematik,Coğrafya ve bütün bilim dünyasını inceler ve sanata dönüştürür, bunu gerçekleştiren ise sanatçıdır fotoğrafı çeken kişi;fotoğrafı sanat yapan o na ruh katan o anı yakalayan deklanşöre basan kişidir. Deklanşöre basmak önemli degildir, kompozisyon ve ruhun önemi vardır, bir robot bile fotoğraf çekebilir ancak ona kompozisyon veremez.

Gelecek nesiller için en doğru ve güvenli kaynak fotoğraflardır., Fotoğraf ile tarih yazılır, buğun geçmişte mağaralara çizilmiş olan sanat eserleri ve kayalara oyulan resimlerle geçmişin izini çözmeye çalışmaktayız, Geçmişte ve gelecekte her zaman fotoğrafların izini arıyor olacağız. Bundan yüz yıl kadar önce çekilmiş fotoğraflar günümüze ışık tutmakta, ve beğeniyle izlenmektedir., En etkili ve en önemli sanat dalı dünyada örneklerle görülmektedir.Daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.








17 Temmuz 2011 Pazar

BİTMİŞ BİR HİKAYENİN GECİKMİŞ GÖZYAŞLARI..




Yıllar önce,ikinci bebeğine gebe kalan bir kadın, kaderleri, hayatla ilgili hangi sayfada yer alacakları başka beyinlerde belirlenmiş, gebe kaldığı zamanın içinde.
Annelik, bebeğin oluşumundan itibaren yüreklere dolan bir sevgi şelalesi…. [Benim yüreğimde] ..

Günümüzde bu duygulardan yoksun insanlarımız olsada..

Bir başka yerde de, çocuğunu kaybetmiş bir anne, başlamadan’’ bitmiş bir hikaye’’ belki de.. Başka bir annenin karnındaki bebeği ile birleştirilmiş bu hazin hikaye.Ama bu gebe annenin karnındaki bebekle başlayan bir hikaye değil miydi?.Neden defter sayfalarından koparılmış bir yaprak gibi, diğer anneye veriliyor yazılsın diye o sayfalar!
Evet,anne ikinci bebeğine gebe.Dokuz ay karnında taşıyacagı bu mucizenin kaderini kim yazacaktı.. Kocasının annesi !!Yani yine başka bi anne! Doğmamış çocugunun babannesi.
Babaanne tayin etmiş o bebeğin kaderini, kime anne diyeceğini.Kocası izin vermiş, kardeşinin bebeği yokmuş, bebeği ölen kadının kocasıymış bu adam .

Bebek doğmuş içinde yeşerttiği güzel duygularla.Kollarından alınmış,alınıp verilen bir nefes gibi başka bir kadına anne demek üzere, hayatla ilgili bir yola koyulmuş…
Ayrı ayrı dünyalar oluşmuş,duygular örtbas edilip, kalplere tel örgüler örülmüş.Seslense de yaralı annenin yüreğindeki ses duyulmamış…
Çocuk büyümüş genç bir kadın olmuş,onu doğuran kadın üçüncü,dördüncü bebeğini de dünyaya getirmiş ve bilincinde olmadığı içsel ve bedensel suçluluk,vicdan azaplarıyla mutsuzluk penceresinden bakarak, günlerini sürdürür hale gelmiş…

Ben bu kadını beş senedir tanıyorum, diğer şimdilerde kadın olan bebeği ve diğer başrol oyuncularını tanımıyorum.Bu bileti kesen, dünya mutsuzluk bekçilerini tanımıyorum.Beş senedir bu tanıdığım güzel ve özel kadın, dimdik ayakta olmasına rağmen hep hasta ,huzursuz uykuya saklanıp düşüncelerde kaybolan bir kadın,inci gibi narin duygulara sahip, kırılası duygular,yüreğinde tel örgüleri ve koskoca bir çivi acıtıyor bütün bedenini,bilmediği,adını koyamadığı,vicdani suçlulukları devam ediyor ve edecek bilinip,kurtulduğu güne kadar!

Diğer tarafta o bebek şimdilerde ikinci evliliğini devam ettirip çocuk sahibi olmaya çalışan bir kadın, sanmıyorum hiç aşk’ı, sevgiyi, şefkati tattığını. Tek istediği bilinçsizce bir çocuk sahibi olmak, farkında değil kendinin ve bedeninin intikamı, nefreti ve kini barındırdığını. Hedefi ne koca, ne aşk, ne de para, tek istediği delice,hırsla bir bebek.Yok olmuyor olmayacak belki de,tüm çabalarına rağmen kendini sevmiyor çünkü, kendini değersiz hisseden ,terk edilmiş istenmeyen bu ‘’çocuk kadın’’, gerçek canından kanından koparılan bu bebek, belki de sahip olamadığı sahiplenmeyi,sevgisini sefkatini verecek bir bebeği olsa da, ama, kanımca önce onu veren elleri,katı yürekleri ve vicdanı rahatsız anneyi,afetmeli, sevmeli, bağışlamalı ve en önemlisi bedenini,beynini yüreğini iyileştirip, aşk’ı sevgiyi yaşayıp, kendini değerli görmeli… Ve günün birinde iyileştirdiği bilinciyle,bence alacak kollarına, hayattaki tek sahip olmak istediği bebeğini bu ‘’cocuk kadın’’….